Böyle işte, her ne kadar çetrefilli olsa da umut yolu, hala yazmaya, çizmeye, okumaya, düşünmeye ve müziğe gönülden bağlıyım. O kadar zamandır değişen çok şey olsa da sanırım ben değişime açık biri değilim, eski kafalı biriyim. “Nitekim, ara sıra kaybolduğum söylenir hala”.
Fikir Üzerine Kısa Notlar
Schopenhauer’un bu sözü hemen hemen bütün özlü-sözlü sitelerde ve sosyal medyada karşınıza çıkması kadar doğal bir şey yoktur belki. Ama ben bunu ilginç buluyorum. Çünkü paylaşım çılgınlığı o derece fazla ki bu da bir tür manyaklık yaratımını kaçınılmaz kılıyor. Bu filozofun dediğinden yola çıkacak olursam şu an ben dahil herkesin sahip olduğu bir manyaklık üzerine yazıyorum.
Duygulanımlar Üzerine II
Nihat Behram'ın dediği gibi "suskunluk kanıksandı". Dürüstlüğün yalana, gerçeğin ise sahteye evrildiği bir sürecin içerisinde kaybolmuş durumdayız. Sevgililer zehir kılıyor sır dolu anıları, dostlarsa arkadan hançerliyor. Yaşam devam ediyor etmesine lakin tükenerek, tüketerek. Susuyoruz ülkecek, zira “Sokakta sabrın tiryakisi ruhsuz bir kalabalık”.
Gece Yolculuğu Güncesi
Karanlık çorak topraklardan geriye doğru kayıyor bir iki ağaç. Yolun bir ucu Erzincan'a gidiyor, bir ucu da Tokat'a. Varacağım yer ise Trabzon. İçi kalaylı kazan. Yarın Allah kerim diyorum içimden. Bu bir yolculuk. Fakat bir şehirden diğerine değil. Kendi benliğime bir yolculuk. Kırsalın sessizliği kulaklarıma çalınıyor, dinliyorum.
Irmak Kıyısı Güncesi
Hallelujah Doğa. Merhaba tüm haşmetli seslerine diye düşündüm içimden, kulaklarımda Jeff Buckley, önümde ise şırıl şırıl bir ırmak. Su, kaya ve yeşilden oluşan bir geçide bakıyorum. Kayaların üzerindeki ışık ve gölgeler bana mağara resimlerini hatırlatıyor, geçmişi düşünüyorum derin derin.
Deniz Güncesi
Denizin ortasında bir tekne homurtusu gürül gürül gürlüyor. Bir aşağı bir yukarı, içimi bir eylemsizlik yasası gıcıklıyor, gülümsüyorum. Buna rağmen karanlık ve ıslak bir gecede, bir buhrandan bir tufana açılıyor gibiyim. Gök gürültüsü teknenin motor sesine karışmış daha güçlü bir kükremeye dönüşüyor. Sanki teknenin motor sesi olmasa, korkarmışız gibi geliyor. Rahatlıyorum. İşte yanından...
Yaza Doğru Yazmak Üzerine
Mayıs ayının kokusu düştü mü burnuma, içimi bir korku kaplar ürkerim. Çevremdekilerin neredeyse tamamı bu silik, yapış yapış mevsimin hayallerini kendi arzularıyla süslerken, ben içine düşeceğim buhranları nasıl atlatacağımı düşünürüm. Yaz yaklaşır stresim artar; terlememle paralel ilerleyen bir çöküşe doğru yol alırım ağır ağır. Vira! Güvertede hüzünlü bir yaz meltemi çoktan çarpmıştır bile...
Koşaradım Yazmak
Yemeği öyle bir hızla yedim ki. Eve koştum hemen. Çantamı aldım koşarak geçtim sokakları tramvaya yetişeyim diye. Caddeye çıkınca tramvay durakta duruyordu. En az yüz metre vardı aramızda. Hareket edecek diye ödüm koptu. Koştum. Caddenin ortasından, kaldırımlar yoğun, cadde ise boştu. Çok ilginç. Tramvayı kullanan kadınla göz göze geldim. Bekleyin dedim işaretle. O da çabuk ol dedi başını salladı...
Sivrihisar Güncesi
Dışarısı eksi sekiz derece soğuk. Sivrihisar’da mola verdi beni Eskişehir'den umuda götüren otobüs. Önce bir süre dışarıda durdum, otobüslerin ön camlarını yıkayan amcayı seyrettim. Öylesine soğuk ki hava, su daha otobüsün camından akmaya fırsat bulamadan donuveriyor, kaydıraktan kayan bir çocuk edasıyla aşağıya süzülüp yere düşüyor. Dayanamayıp soğuğa içeri girdim. Etrafı seyrediyorum şimdi...
Kültüre Yerleşen Kelimeler
Kültüre malolmuş kelimelerin anlamı zamanla değişse de kelimelerin kullanım şekli hep sabit kalıyor galiba. Dolmuş denince örneğin bir dönemin bir kaç kişi bindiği taksileri geliyordu akla ilk önce. Şimdi lüks klimalı minibüslere diyoruz o kelimeyi. Ya da Semaveri elektrikli termostatlı yapıyorlar artık. Odun ateşiyle demlenen çayın lezzeti kelimenin geldiği anlamla birlikte geçmişte kaldı.