sanat anlatıcısı

Duygulanımlar Üzerine II

D

SUSSUZLUK

Masa başında oturmuşum, asfalt sesiyle karışık bir melodi duyuyorum. Dirseklerim masada. Bardağım, sigaram ve emanet çakmağım da. Oturuyorum. Bir otobüsün frenleri çığlık oluyor, dikkatim dağılıyor. Olsun, düşüncelerden alıkoyuyor en azından.

Kaldırımlar tenha gibi. Önceleri kaldırımlar daha kalabalık, caddeler  ise daha sakin olurdu. Gözler değil daha çok ağızlar konuşurdu. Şimdilerde caddeler arabalarla, içleri ise suskun insanlarla dolu. Oturduğum mekan bile kahve falı baktıranlar haricinde neredeyse boş sayılır. Bunca sessizlikler içinde zihnimiz bir o kadar kalabalık.

Evrime göre az kullanılan organlar körelerek zamanla yok olurmuş. Az konuşarak insan ağzı, yani benliğimizin sesi de yok olma yolun da mı ilerliyor öyleyse?

Nihat Behram’ın dediği gibi “suskunluk kanıksandı”[1]. Dürüstlüğün yalana, gerçeğin ise sahteye evrildiği bir sürecin içerisinde kaybolmuş durumdayız. Sevgililer zehir kılıyor sır dolu anıları, dostlarsa arkadan hançerliyor. Yaşam devam ediyor etmesine lakin tükenerek, tüketerek. Susuyoruz ülkecek, zira “Sokakta sabrın tiryakisi ruhsuz bir kalabalık” (a.g.e).

Öyle görünüyor ki, kelimelerin özleri bile zamanla buharlaşıp yok oluyor. Bu yoksunlaşmayla birlikte suskunluk daha da acı bir hale geliyor, giderek ifadesizleşiyor gördüğüm her yüz. Biraz dikkat kesilse herkes, işte sorun bu diyeceklermiş gibi geliyor ama nafile. Mesela, karşı kaldırımda suskun bir çift yürüyor. Mutsuzlar, belli. Ama ikisi de kendi düşüncelerine boğulmuşlar sanki. Kaldırım taşlarının çizgilerine basmadan yürümeye çalışıyorlarmış gibi uyumsuz yürüyüşleri.  İlerideki trafik ışıklarında, arabada başka bir çift daha. Susarak kırmızı saniyeleri içlerinden geriye sayıyorlar gibi. Bir an önce eve varmanın sabırsızlığı gözlerinden okunuyor hatta. Başka bir arabada bir adam ise önündeki araç hareket etsin diye korna çalıyor, ardından dudak ucuyla küfür ediyor. Muhtemelen trafikte sarfettiği sözcüklerin çoğu bu tür sözcüklerdir.

Ben ne yapıyorum bu sürede? İzliyorum. Anlamaya, kavramaya çalışıyorum. Ve bir sürü can sıkıcı not yazıyorum bir deftere. Arka arkaya sigara, bardak bardak çay içiyorum. Herkes gibi ben de susuyorum.


[1] Nihat Behram. (2008). Dar Ağacında Üç Fidan, Everest yayınları, İstanbul.

sanat anlatıcısı

ANLATI TÜRÜ

ÖNE ÇIKAN ANLATILAR

YILLIK

Tag Cloud

İbrahim Yıldız

1984 yılında Gaziantep’te doğdu. 2002’de ilköğretim ve orta öğretimi bu ilde tamamladı. 2008 yılında Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim Öğretmenliği Resim Ana Sanat Programında, lisans öğrenimini, 2013 yılında ise aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim-İş Ana Bilim Dalında Yüksek Lisans öğrenimini tamamladı. 2020 yılında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalı Sanatta Yeterlik Programını tamamlayarak Dr. ünvanı aldı.