sanat anlatıcısı

Yaza Doğru Yazmak Üzerine

Y
Fotoğraf 1: Yıl 1987, Köydeki evimizin hemen arkası
Fotoğraf 1: Yıl 1987, Köydeki evimizin hemen arkası

Mayıs ayının kokusu düştü mü burnuma, içimi bir korku kaplar ürkerim. Çevremdekilerin neredeyse tamamı bu silik, yapış yapış mevsimin hayallerini kendi arzularıyla süslerken, ben içine düşeceğim buhranları nasıl atlatacağımı düşünürüm. Yaz yaklaşır stresim artar; terlememle paralel ilerleyen bir çöküşe doğru yol alırım ağır ağır. Vira! Güvertede hüzünlü bir yaz meltemi çoktan çarpmıştır bile yüzüme, gülümserim.

Yazdan bahsederken içime bir nebze serinlik düşer diye Çehov’u beyhude okumuşum anlaşılan. Soğuk kış günlerini ne de güzel anlatır. Uyumadan önce biraz üşümek istemiştim oysa.  Şöyle diyordu Çehov:

“Göze görünen, yalnız, gerideki limanın ürperen ışıklarıyla katran gibi kara bir gökyüzüydü. Soğuk, ıslak bir yel esmekte. Üstümüzde ağır bulutları, onların yağmur olup boşanmak dileklerini duyuyor ve soğuğa, yele bakmaksızın sıcaktan boğuluyorduk sanki.”

Cümlenin sonunu okuduğumda tüm umutlarımı tükendi bir anda. İçtiğim suyun yarattığı ter beni içimden kuşatırken okuduğum cümlelerin herbir kelimesi nefesimi biraz daha zorlaştırdı. Başım önde usul usul yürüyorum yaza doğru. Elbette derdim sıcak değil. Derdim yaşamın kendisi, yaşamın içindekiler, derdim kendi benliğim. Derdim gölgemin kısa oluşu, yere bakışım sürekli. Derdim geçmişin ta kendisi.

Çocukluğumun çoğu yazları o kısa boylu, tıknaz, sürekli suratıma tekme atacakmış gibi hissettiğim gölgeme bakarak geçmişti. İlkokul öğretmenimin çocukları her gün öğle uykusuna yattığı için güneşin altında gölgemle birlikte eve dönmüştüm çoğu zaman. Hem de içimde sıcağa rağmen oyun oynama isteği olduğu halde.

Veyahut gitmek istemediğim komşudan tuz alışım beni yazdan uzaklaştırmaya itmiştir kim bilir. Yine sıcak, yine tıknaz gölgem bana bakar, davar sürüsü arasından, tozlu havayı soluyarak, çan sesleri kulaklarımda, etrafımda alabildiğine yün kokusu, yürürdüm güneşin altında. Belki de buz istemeye gitmiştim pek hatırlamıyorum. Zihnimde sadece inanılmaz bir sıkıntı, gölgem ve yazın sıcaklığı kalmıştı.

Neyse ki serinlik dolu birkaç paragraf buldum sonunda. Böylece bu arayışın da sonuna geldim. Artık yorgunum. Bu son satırlarla da son veriyorum bu yazıya:

“Parlak bir kış günü ortasıydı, dondurucu bir soğuk vardı ve Nedenka’nın başı ve bukleleri ile üst dudağı gümüş rengi kar tanecikleriyle kaplanmıştı, kolumu tutuyordu ve ikimiz yüksek bir tepede duruyorduk, durduğumuz yerin aşağısındaki yamaca güneş sanki ayna gibi yansıyordu, yanımızda yanları parlak kırmızı kumaş kaplı küçük bir kızak vardı”.

Şimdi o kızakla uykunun ellerine sessizce kayarak bırakıyorum kendimi. Serin bir kış rüyası görme umuduyla.

sanat anlatıcısı

ANLATI TÜRÜ

ÖNE ÇIKAN ANLATILAR

YILLIK

Tag Cloud

İbrahim Yıldız

1984 yılında Gaziantep’te doğdu. 2002’de ilköğretim ve orta öğretimi bu ilde tamamladı. 2008 yılında Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim Öğretmenliği Resim Ana Sanat Programında, lisans öğrenimini, 2013 yılında ise aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim-İş Ana Bilim Dalında Yüksek Lisans öğrenimini tamamladı. 2020 yılında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalı Sanatta Yeterlik Programını tamamlayarak Dr. ünvanı aldı.