sanat anlatıcısı

Şubatta Temmuz Yangını

Ş

Hastanedeyim, yanı başımda anam. Öksürür durur kendimi bildim bileli. Her bir öksürüğü zamanın geçiciliğine atıf yaparak tokat gibi zihnimde yankılanır.

Bugün haftanın son günü. Bekleme odasındayız. Hepimizin yüzü asık. Çünkü soğuk beyaz dezenfektan kokan koridorlar, yoğun istikrarlı hastalarla, içimiz ise huzursuz bir boşlukla dolu. İçimde kalan son nezaketi sabırla gösteriyorum insanlara, belki hayat o kadar da kötü değil derler de içlerine bir umut ferahlığı düşer diye. Derken, bir anne geldi yanıma kucağında pembe yanaklı bir oğlan. Yüzü ekşi ağlamaklı ama bir o kadar da tatlı. Bir an göz göze geldim o boncuk, zeytin karası gözleriyle lakin daha gülümseyemeden o yavruyu anası aldı götürdü aniden. Üzüldüm.

Bir an yaşamın garezi bir tek bana mı? Diye sorular sorar ya insan kendine. İşte o his demek istediğim. Ardından, nedendir bilmem ağır bir hüzün ezdi omuzlarımı. Nefesim daraldı, dışarı attım kendimi. Daha taze bir nefes alamadan hıçkırıklar duydum yan tarafımda. Merdivenlerde bir kadın, yüzü yok ama, saçlarıyla kendini saklayan bir hali var daha çok. Dizlerini tutmuş ağlıyor.

Önce hastalıktan sonra yalnızlıktan sandım ağlamasını ama anladım ki ağlaması sadece insanlığından. Üzerine düşündüm de aslında ne kadar da derin ne kadar saf bir duygu ağlamak dedim kendime. Ardından içli bir kedere boğuldum. Açık havada bile nefessiz kalabilirmiş insan deyip duvar dibinde durdum.

Neyse ki uzun sürmedi bu hüzün, uzaklaştım hastaneden derken, bir kara haber aldım. Mustafa hocam, Mustafa Okan. “Büyük bilgin, büyük adam”[1]. Beyninde tümör vardı kaç senedir. Ameliyatla alınmıştı, iyileşmişti en azından. Kim bilebilir ki tekrar edeceğini. Bir ameliyat daha geçirmiş, hayattaymış çok şükür. Şükür elbette hayatta olmasına.

Resim 1: Mustafa Okan, (2007). "Temmuz Yangını", Tuval üzerine akrilik. 160×200 cm, Yangın Öyküleri Dizisinden.
Resim 1: Mustafa Okan, (2007). “Temmuz Yangını”, Tuval üzerine akrilik. 160×200 cm, Yangın Öyküleri Dizisinden.

Ama bunları duyunca içim bir yangının isine, külüne büründü birden. Şubatta “Temmuz Yangını”[2] düştü içime bir kez daha. Daha ateşim dinmeden bir kara haber daha geldi kulağıma, o karanlıklarda yaşayan, rakıya ekmek doğrayan, hayata, dostlarına kızgın adam “Nihat” ölmüş. Nihat, yani Aytaç Yörükaslan bir filmde[3] ölümünün sahnesinde bile gerçek görünürken onun ölümü ağır geldi gerçekten. Bu kez merdivenlere kendim çöküverdim. Ellerim dizlerimde. Elbette sadece insanlığımdan.

Şimdi içime neler sığdırmışım diye düşünüyorum. Bir yangın yansa da yalazları dudaklarımda, yine de umutsuz değilim. Umutsuzluğum sadece yitip gidenlere. Bana yaşamı düşünmeyi öğreten adam! İyi ki doğmuşsun yeniden. Şundan eminim ki daha çok erken.

Mustafa Okan’a


<

p style=”text-align: justify;”>[1] Nazım Hikmet, “Karımın İstanbul’dan Yazdığı Mektup” şiirinden.
[2] Okan, M. (2007). “Temmuz Yangını”, Tuval üzerine akrilik. 160×200 cm
[3] Turgul, Y. (1990). Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni

sanat anlatıcısı

ANLATI TÜRÜ

ÖNE ÇIKAN ANLATILAR

YILLIK

Tag Cloud

İbrahim Yıldız

1984 yılında Gaziantep’te doğdu. 2002’de ilköğretim ve orta öğretimi bu ilde tamamladı. 2008 yılında Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim Öğretmenliği Resim Ana Sanat Programında, lisans öğrenimini, 2013 yılında ise aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim-İş Ana Bilim Dalında Yüksek Lisans öğrenimini tamamladı. 2020 yılında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalı Sanatta Yeterlik Programını tamamlayarak Dr. ünvanı aldı.